25 Ağustos 2016 Perşembe

Özlemişim seni İstanbul...




Yanındayken bile özlemek dedikleri bu olsa gerek... Sürekli Sokak Kızı İrma gibi dolaşan biri olarak ofis-ev arası mekik dokumak bünyeme çok tersti. Ben de bi aylık rehavetin ardından nihayet bu duruma alışmayı reddettim. Makinamı kaptığım gibi kalk dedim Işıl, sokağa çıkıyorsun!


 Moda sokaklarına daldığım an bi süredir nefessiz kalan ruhum sanki oksijenini buldu. Özlemişim seni İstanbul.. Sanki birbirimize "bi süre ara mı versek" demişiz de kaldığımız yerden tam gaz devam ediyormuşuz gibi. Daha taze, daha anlamlı, daha kıymet bilerek, daha çok keşfetme arzusuyla, cadde cadde, sokak sokak... Yediğim her lokmanın, içtiğim her yudumun, çektiğim her fotoğrafın tadını çıkararak.. Ömrümce her köşende bi anı bırakma sözümü kendime yeniden ve bu sefer daha da güçlü hatırlatarak...

Hiç düşünmeden Moda çünkü...
Çünkü yaz İstanbul'da en çok Moda'ya yakışıyor, sanki en çok orda anlam buluyor gibi.. Yazı doya doya yaşayamadan elveda demek zorunda kaldığım şu günlerde bana da en çok Moda iyi gelirdi, öyle de oldu. Sanırım nerede yaşamak istiyorsun deseler Moda derdim. Başka bi havası var buranın. Tarif bile edemiyorum. Zaten hep en güzeli adını koyamadıklarımız değil mi? Sebepsiz, isimsiz ama en size iyi gelenler.. Evet en güzeli onlar!                                                                                                                                                                                    

Sürekli önünden geçip bi ara uğrayalım dediğiniz yerleri unutup gitmeyin. Kropka benim için öyleydi. Kahvenizi belki hep aynı içebilirsiniz ama aynı yerde içmeyin. Yeni yerlere şans verin. Unutmayın eskiler hep çok değerli ama "new is always better".  Ve evet, iyi kahve varsa imkansız diye bir şey yok. 





  Çok değil hepi topu 2-3 saatlik "İstanbulluluğun" nasıl iyi geldiğini anlatamam. Seviyorum bu şehri, yapacak bir şey yok. İyisiyle kötüsüyle, her türden insanıyla, kornasıyla, sireniyle, deniziyle boğazıyla, güneşiyle yağmuruyla. Beklentisiz ama beklentilerin çok çok üstünde bi sevda. Önce dert veren sonra derman olan garip bi yersin. Eşin benzerin olmadığına seni sevdiğim kadar eminim.
İyi ki İstanbulluyuz! Herkese şimdiden mutlu haftasonları :)













26 Haziran 2016 Pazar

Kahve içerken dövme yaptırası gelmek: Lotta23 Tattoo & Coffee

Merhaba! Bugün size dekorasyonuyla iç ferahlatan, konseptiyle insanı radikal kararlar almaya iten bir Moda kafesinden bahsedeceğim. Açılalı birkaç ay olmasına rağmen benim Moda’daki en favori kahve dükkanlarım arasında hatta belki de en sevdiğim olabilir :) Moda Caddesi üzerinde Rıza Paşa Sokak’tan girince hemen karşınızda. Ben sokak falan bilmem diyorsanız Moda Tramvayı’nı takip edin o size yol gösterecektir :)




Lotta23 ilk bakışta bir kahve dükkanı gibi görünse de aynı zamanda bir dövme salonu. O sebeptendir ki burda kahvenizi içerken bi anda gaza gelip dövme yaptırabilirsiniz, hele ki bir dövme tutkunuysanız!



Günlük çıkan tatlıların yanına kahvenizi nutella veya fıstık ezmesi seçenekleriyle alabiliyorsunuz. Kristal bardakları ve masalardaki siyah beyaz mumlarıyla sunumda 10 puan!






İçinde minik papatyalarla gelen bitki çayları ve muhabbet sırasında tadım için ikram ettikleri armutlu smoothieler de çok güzeldi. Gün içinde kafeini fazla kaçıranlar için alternatif seçimler.                       






Ambiyansa gelince ferah dekorasyonunu bi kenara koyarsam Lotta23’ü benim için en güzel kılan şey önünden geçen Moda Tramvayı. Ben İstanbul’un sembollerine takık bir insanım. Beyoğlu’na her gittiğinde Galata Kulesi’ne uğramazsa ya da en soğuk havalarda bile vapurun üst katına çıkıp martıları izlemezse içinde ukte kalanlardanım. (Benim gibiler var biliyorum. Henüz delirmedim :)) Kadıköy denince de benim aklıma gelen ilk sembol Nostaljik Tramvay. Kafenin her önünden geçtiğinde mest oluyorum. Biraz da bu sebepten Lotta23’e ilk gittiğimden bu yana her Moda’ya gidişimde yine uğramak istiyorum. Her insanın takıntılı olduğu şeyler vardır. Ama benimki tatlı bir takıntı bence, değil mi? Sanırım içimdeki İstanbul sevdası bitmedikçe (ki imkansız olduğunu biliyoruz bence) ben Lotta’ya kahvenin yanına bir tramvay manzarası almaya gelecek gibiyim :)





22 Mayıs 2016 Pazar

Pazar Kahvaltısı Mutluluğu gibi: Çengelköy - Kuzguncuk

 Geçenlerde bir arkadaşımla Çınaraltı’nda missss börek-çay kahvaltısının hayaliyle erkenden yola koyulduk. Marmaray’la Üsküdar’a geçip Çengelköy yönüne giden otobüse atladık. İlk durağımız tabi ki Çengelköy Börekçisi oldu. Sıcacık tazecik börekleri görünce “Aman yaz mı geliyormuş, kalori de neymiş” demekten kendimizi alamadık maalesef :) (upss!). Peynirli, ıspanaklı, kıymalı kol böreği ve bol pudra şekerli kürt böreğinden yarımşar porsiyoncuk(!) alıp hemen Tarihi Çınaraltı Çay Bahçesi’ne geçtik. Büyük seçim çayları da yanına ekleyip Boğaz’a karşı ufak bir keyif yaptık. 




Çengelköy’e gelirseniz Sütiş’in yanındaki minik salaş iskeleye mutlaka uğrayın. Ama dikkat edin çünkü iskelede otururken yüzlerce fotoğraf çekebilir ve zamanın nasıl geçtiğinin farkına varamayabilirsiniz.  Şekil A’da görüldüğü üzere… :)













Çikolata dükkanlarıyla da oldukça popüler olan Çengelköy’de bu seferlik bu seçeneği es geçtik ama bi dahaki sefere ilk durağımızın Maia olacağı kesin.

Çengelköy’den ayrıldıktan sonra bir sonraki durağımız olan Kuzguncuk’a geçtik. Kuzguncuk renkli evleri, sahildeki minik parkı, bir zamanların aile dizisi Ekmek Teknesi’nin de yuvası olmasıyla ilgi çekiyor. Kuzguncuk’un ara sokakları benim gibi #ihavethisthingwithdoors kulübü bağımlıları için hazine niteliğinde.





Nail Kitabevi’nin (Burayı da önceden keşfetmiş biri olarak söylüyorum; üst katında cam kenarındaki sedire kahvenizi alıp oturmalısınız.) sağındaki sokaktan girince upuzun bir merdiven görüyorsunuz. Çıkmaya üşenmeyin derim. Çünkü basamaklar tükendiğinde karşınıza çıkan tığ işiyle kaplı “stil sahibi” ağacın dalları arasından köprü manzarasına doyuyorsunuz.  Bizim gibi şanslıysanız tatlı bir pisicik de size modellik yapabilir :)





Bu kadar merdivenin üstünde soluklanmak için Asude Çay Evi’nde bir çay molası verip şarjları tazeledikten sonra bir süre sahildeki martı ve kedileri izledik. Balık restaurantından gelen artıklar için verdikleri savaşı görünce hayretler içinde kaldığımızdan çok fazla fotoğraf çekememişiz kusura bakmazsınız artık :)




Hem Çengelköy hem de Kuzguncuk İstanbul’un -bir tanım yapmam gerekirse- pazar sabahı kahvaltısı mutluluğu gibi iki semti. Bir İstanbullu’nun mutlaka havasını soluması gereken yerler. Postu da bu yüzden Pazar günü paylaşmak istedim. Nereye gitsem derdiniz varsa ve henüz bu iki semti gezmediyseniz hemen not alınsın! Bir günde iki semte birden gittiğimiz için başta Fethipaşa Korusu olmak üzere vaktimizin yetmediği yerler oldu. Bir dahaki gelişimizde gidilecekler listesi şimdiden hazır! Herkese mutlu pazarlar!





6 Mayıs 2016 Cuma

BEER HALL: Festival Gibisin Katılmak İstiyorum!

Henüz daha bir yaşını bile doldurmadı ama yeni yetme mekan dersek ayıp etmiş oluruz. Şeytan tüyü olsa gerek bi gelen bi daha gelmeden edemiyor. Evet evet Beer Hall’dan bahsediyorum. Akaretler’de Limonçello’nun yanı başında İstanbul’un pub kültürüne yepyeni bir boyut getirdi Beer Hall. Bir İzzet Çapa mekanı olduğunu bilmeyen yoktur ama ben yine de belirteyim. İçeriye girdiğiniz gibi kendinizi bir panayır alanında hissetmeniz içten bile değil. Atmosfer mükemmel. Fiyatlar uçuk değil. Şöyle iş çıkışı biraz kafa dağıtalım arkadaşlarla muhabbet edelim diyorsanız Beer Hall tam sizlik.

                     


Tamam kabul yer bulmak bazen Çin işkencesine dönüşebiliyor ama emin olun beklediğinize değiyor. Ama yok ben bekleyemem diyorsanız özellikle hafta sonu en geç 17.30 gibi yerinizi alın derim. Gelelim detaylara… Girişte sizi bilardo masası ve boks makinası karşılıyor. Sonrasında kendinizi duvarları led ışıklı yazılarla, tavanı bayraklarla döşeli, bol ışıklı adeta festival gibi bir alanda buluyorsunuz.




Mekanın sistemi self servis. Friends göndermeli Fries bölümünde başta çeşit çeşit sos seçenekleriyle patates kızartması olmak üzere paçanga böreği, çıtır tavuk gibi birçok kızartma çeşidi var. Bugs Bunnie bölümünde hamburger çeşitleri , Hotdog bölümünde boyut, malzeme ve sos seçenekleriyle sosisli sandviç mevcut. Yok bunlar beni kesmedi derseniz diye mekanda bir de Meksika minibüsü var. Buradan da taconuzu veya beklenenin dışında çeşitleriyle kumpirinizi alabilirsiniz. Siparişinizi verdikten sonra ortalama 7-8 dakika içinde gidip alıyorsunuz. Son olarak da bardan çeşit çeşit biralar arasından istediğinizi aldınız mı artık keyif zamanı. 



Biraya yeni bir soluk arıyorsanız Beer Hall’un özel kokteyli beergaritayı denemenizi öneriyorum. Yanında da ücretsiz ve sınırsız popcornunuzu almayı unutmayın! (Iıı şey biz fotoğrafı çekene kadar bitirivermişiz…J)




Zengin duvar yazıları ve ışıklandırmalarının Beer Hall’u benim gibi fotoğraf manyakları için daha da ilgi çekici kıldığı gerçeğini de söylemezsem olmaz J




Uzun lafın kısası bu son görüşmemiz olmayacak gibi Beer Hall. En yakın zamanda tekrar bir beergaritanı içmeye geleceğimden şüphen olmasın!






5 Mayıs 2016 Perşembe

Başlarken...

Eveeet biliyorum birçoğunuz içinizden "Heh bir sen eksiktin" diyorsunuz. Hatta belki iki güne pes edeceğimi düşünüyorsunuz. Ne yalan söyleyeyim inanın ben de bilmiyorum. Uzun süredir çevremdeki dünya tatlısı insanlardan aldığım "Kesinlikle bi blog açmalısın"ların da biraz gazına geldiğimi itiraf etmem gerekiyor :)

23. yılını doldurmak üzere olduğum hayatımda gerçekten bir İstanbullu gibi yaşamaya, deyimi yerindeyse İstanbul'un hakkını vermeye birkaç sene önce başladım desem yeridir. Evet hepimiz İstanbul'u çok seviyoruz, hepimizin bu muhteşem şehrin en azından bir köşesinde unutamadığı bir anı var. Ama gerçek anlamda İstanbul'u ne kadar biliyoruz? Her gün aynı yollardan geçip, aynı kahveyi içip, aynı yerlerde yemek yerken bu şehrin büyüsünü kaçımız her saniye hissediyoruz? Evet kabul etmeliyim ki klişeler çok güzel. Eminönü'nde güvercin beslemek, Karaköy'de bi kahve molası vermek, ada vapurunda çay-simit yanına martı seslerini eklemek...  Ve emin olun bu sayfada da bu bahsettiğim anlarla sıklıkla karşılaşacaksınız. Ama benim için işin esas büyüsü şehrin bilinmeyenlerinde, ara sokaklarında gizli... İstanbul'da yapmayı en çok sevdiğin şey nedir diye sorsalar sokak sokak gezinirken kaybolmak derim. Çünkü nelerle karşılaşacağınızı bilmediğinizde önünüze çıkan güzellikler bu şehrin mihenk taşları benim için. 



Çok sevdiğim bi söylem var: "Dünya bizim evimiz." Ve bu kocaman evin benim için en değerli odası İstanbul. Her köşesine kendimden bir şeyler bıraktım, her köşesinden kendime bir şeyler kattım. Bu blogu da İstanbul'u kendine ev edinmiş, onu kendi şehri kadar sahiplenmiş tüm İstanbul aşıkları için açmış bulunuyorum. Ne kadar büyürsek o kadar güzel. Kimbilir belki İstanbul'da bir yerlerde karşılaşırız. Yeni postlar gelene kadar İstanbulla kalın :)

Not: Bloga ait haberler için Instagram'dan @onestepinistanbul , bana ulaşmak içinse @islfrdn hesaplarını takip edebilirsiniz.

e-mail: onestepinistanbul@gmail.com